The Opening Speech Delivered by Mrs. Ümit Boyner, the President of the Board of Directors at the Meeting of the TURKONFED Council of Presindents

 

Değerli Başkanlar, Saygıdeğer Üyeler,

 
TÜSİAD adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Yeni federasyonumuz BAKSİFED ve ANSİAD ev sahipliğinde, TÜRKONFED Başkanlar Konseyi’nde sizlerle bir araya gelmekten büyük mutluluk duyuyorum. 
 
TÜSİAD olarak, seçimlerden önce, kısa ve orta vadeli gündem ve beklentilerimizi bugün burada sizinle paylaşmak istiyorum. Konuyla ilgili hazırlanan ve TÜSİAD’ın web sitesinde yer alan “İş Dünyasının Yeni Yasama Dönemine İlişkin Beklentileri” başlıklı raporumuzda da kapsamlı olarak ele aldık. Temel olarak bu çalışmanın esaslarını sizlere sunmak istiyorum. 
 
Daha demokratik, AB üyeliğine daha yakınlaşmış, sürdürülebilir büyüme ve kalkınmayı yakalamış, üretkenlik düzeyi artmış bir Türkiye için görüş ve önerilerimizi ortaya koyan bir rapor hazırladık. 
 
Demokratikleşmeye yaklaşımımızda 3 ana reform üzerinde duruyoruz. Yeni anayasa, siyasi partiler ve seçim kanunlarının daha katılımcı ve demokratik hale gelmesini ümit ediyoruz. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin geçerli olduğu, kontrol ve denge mekanizmalarının işlediği çoğulcu bir parlamenter demokrasinin tüm kurum ve kuralları ile hayata geçmesinin Türkiye’nin yeni vizyonu olması gerektiğine inanıyoruz. 
 
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uygun bir temel hak ve özgürlükler rejiminin kurulmasının, yargı bağımsızlığının korunduğu, devletin tüm eylem ve işlemlerinin yargısal denetime tabi olduğu, dokunulmazlıklara ve ayrıcalıklara yer vermeyen bir anayasal çerçevenin çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Çünkü inanıyoruz ki, ekonomik refah ancak demokratik bir toplumda sürdürülebilir. 
 
Hem demokratikleşme, hem yönetişim, hem de ekonomi alanında önemli bir yol haritası olduğuna inandığımız AB konusunda da, genel seçimlere girecek tüm siyasal partilerin:
 
• Türkiye’nin AB üyelik sürecinin ekonomik, toplumsal ve siyasal yönden önemine,
• Teknik açılış kriterlerinin yerine getirilmesi için somut bir plan ve takvim oluşturulmasına,
• Kıbrıs sorununun AB müzakerelerinin önünde bir engel olmaktan çıkarılmasına,
• Somut bir katılım tarihi tespit edilmesi için çalışılmasına,
•Türkiye’nin AB üyeliği fikrine gerek Avrupa, gerekse Türk kamuoylarının iletişim çalışmalarıyla hazırlanmalarında yarar görmekteyiz. Unutmayalım ki, AB standartlarına ulaşabilmek Türkiye’deki her vatandaşımızın daha müreffeh ve huzurlu olması için, hepimiz için gereklidir.
 
Ekonomiye gelince… Ekonomiye ilişkin görüş ve beklentilerimizi de sizinle paylaşmak istiyorum. 
 
Türkiye’nin krizden çıkışta, büyümede ve kendine yeni ticaret ve yatırım pazarları açmada neredeyse gıpta edilen bir ülke haline geldiğini biliyoruz. Makroekonomide ciddi başarılar sağladık. Yeni dönemde rekabet ettiğimiz diğer büyüyen pazarlara da bakarak, Türkiye’nin yapısal olarak daha rekabetçi, verimlilik tabanlı ve yeni istihdam yaratan bir ekonomi haline gelmesine odaklanmamız gerekiyor.
 
Bu yeni dönemde önceliklerimizi sıralamak gerekirse:
 
•  Bağımsız merkez bankacılığı anlayışının derinleştirilmesi,
• Faiz dışı kamu harcamalarının düşürülmesi ve kamu harcamalarının faktör verimliliğini artıran üst ve alt yapı harcamaları bağlamında önceliklendirilmesi,
• Vergi mevzuatının özlü, kısa, anlaşılabilir bir reforma tabi tutulması ve dolaylı vergi gelirlerinin nispi olarak azaltılması,
•  G20 oluşumunda Türkiye’nin hak ettiği etkili bir konumun elde edilmesi,
• Kayıt dışı ekonomi ile mücadelenin, topluma yaygınlaştırarak şeffaf ve hesap verebilir bir şekilde yürütülmesi,
• Düzenleyici Kurum anlayışının geliştirilmesi ve piyasa oyuncularının bu yapılarda konumlarının güçlendirilmesi,
• Finansal sistemde elde edilen sağlam duruşun konsolidasyonu, bizce bundan sonra ekonomide yapılması gereken düzenlemelerdir.
 
Yukarıda belirttiğim makroekonomik öneriler sürdürülebilir büyümenin ön koşullarıdır, ama aynı anda Türkiye’nin özellikle rekabetçiliğini artırabilmesi için mikro düzeyde reformlara da acilen ihtiyacı vardır.
 
5 Ocak 2011 tarihinde açıklanan “Sanayi Stratejisi” belgesi, sektörel değerlendirmeler dışında, aslında tüm yatay nitelikteki mikro reform alanlarını kapsamaktadır. Ancak bu reform alan ve politikaların, başarıyla ve uygun sıralamada uygulanması sürecin başarısı için esas teşkil etmektedir.
 
Yatay sanayi stratejisi alanları dışında, merkezi otoritenin sektörel tercihlerde bulunmasının sürdürülebilir olmadığını ve rekabetçi piyasa ekonomisine aykırı olduğunu düşünüyoruz. Öncelikle devlet yardımları konusunu ele alalım;
 
Devlet yardımları tüm sektörleri yatay olarak ele alabilecek şekilde:
• Yüksek katma değer oranlarını yakalamamıza destek olacak teknoloji üretimi, seçimi ve kullanımı desteklerini,
• İnovasyon kapasitesini artıran bölgesel kümelenme desteklerini,
• Sektör ve bölge ayrımı gözetmeksizin, özellikle beşeri veya fiziki altyapıya yönelik olağanüstü yüksek yatırım gerektiren proje desteklerini kapsamalıdır.
 
Sanayi stratejisinin diğer veçhelerini ele alırsak;
 
- Öncelikle, mikro reformlar, uygulanabilir bir sanayi stratejisi ve politikasının unsurudur. Burada, çalışmaları devam eden Sanayi Bilgi Sistemi bir an önce tamamlanarak kamuoyu ile paylaşılması önemlidir. 
- Ayrıca, vergi tabanının genişletilmesi kapsamında kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin kayıt içine alınmasını özendirecek; kayıtlı kesimi mağdur etmeyecek düzenlemeler hayata geçirilmeli,
- Yatırım maliyetleri ve kayıt dışılığın azaltılması kapsamında dolaylı vergiler yeniden düzenlenmeli,
- Verginin öngörülebilirliği oluşturulmalı ve vergi incelemelerinde mükellef haklarını öncelikli olarak koruyucu düzenlemeler yapılmalı
- Kayıt içi faaliyetlerin özendirilmesi amacıyla, istihdam üzerindeki kıdem tazminatı yükü kazanılmış hakları koruyarak hafifletilmeli,
- KOBI desteklerinin daha verimli kılınmasını sağlayacak sağlıklı bir KOBI tasnifi ve envanteri oluşturulmalı,
- Sanayinin rekabet gücünün artırılması için, devlet teşvikleri gelir dağılımı, bölgesel kalkınmışlık farklılıklarının giderilmesi ve teknolojik alt yapının güçlendirilmesine yönelik olarak geçici ve sonucu ölçülebilir mahiyette uygulanmalı,
- Sanayinin rekabet gücünün artırılması için enerji maliyetleri, istihdamın üstündeki yükler ve diğer görünmeyen maliyetler azaltılmalı,
- Teşvik sisteminde büyük yatırımlarda gözetilen sektörel ayrımlar kaldırılarak sadece yatırımların büyüklüğü gözetilmeli,
- Tüm bölgelerimizin potansiyellerinin iş ve yatırım yapma olanakları açısından en üst seviyede ortaya çıkarılmasına yönelik bir bölgesel kalkınma stratejisi benimsenmeli, yerel yönetimler güçlendirilmeli, bölgesel strateji sanayi stratejisi ile uyumlu olmalı, 
- Kalkınma ajansları güçlendirilmeli ve yerel sivil toplum örgütleri ile daha etkili bir işbirliği ortamı oluşturulmalı,
- Enerji sektöründe liberalleşme, güzergah ve kaynak çeşitliliği sağlanmalı,
- Yolcu ve yük taşımacılığında modlar arası dengesizlik giderilmeli,
-  Haberleşme sektöründeki vergiler AB standartlarına çekilmeli,
- Eğitim sisteminde nüfusbilim göstergelerinden yararlanılmalı. Türkiye, genç nüfus yapısından yaşlanan nüfus yapısına doğru bir demografik dönüşüm sürecine girmiştir. Bu dönüşümün ortaya çıkardığı fırsatlardan yararlanmak için gerekli politikalar uygulanmalı,
- Zorunlu eğitim süresi AB ortalamasına çıkarılmalı, modernizasyonu, eğitimin niteliğini geliştirme konularında etkili adımlar atılmalı,
- Ar-Ge ve inovasyon için mevcut teşvik ve fonlarda arz talep uyumu ve işbirliğini teşvik edecek uygulamalar geliştirilmeli,
- Güvenceli esnek çalışma modellerinden daha fazla yararlanılabilmeli,
- Kadınların işgücüne katılımını ve istihdamını artırmak üzere bütünlüklü bir politika uygulanmalı. Çocuk bakımını sadece kadınların sorumluluğundan çıkaran bir anlayış benimsenmeli, bakım hizmetleri kurumsallaşmalı ve yaygınlaştırılmalı, 
 
 
Değerli Katılımcılar,
 
İklim değişikliği ile mücadeleye ayrıca değinmek istiyorum. İklim değişikliği, sadece çevre politikalarını ilgilendiren bir konu değildir. İklim değişikliği ile mücadele politikası, enerji, ulaştırma, sanayileşme, yatırım alanları, dış ticaret, yerel yönetimler, sağlık, bölgesel kalkınma ve tüketici hakları gibi çok çeşitli alanları ilgilendirmektedir. 
 
Önlem alınmadığı takdirde, 2050 yılına kadar iklim değişikliği ile ilgili hiçbir şey yapmamanın bedelinin, dünyanın 4-6 derece ısınması ve bu doğrultuda küresel ekonominin kuraklık, ormansızlaşma, çölleşme, susuzluk, tayfun ve sel gibi doğal felaketlerin artması gibi faktörlere bağlı olarak yıllık ortalama % 5 küçülmesi olacağı artık kabul görmüş bir öngörü haline gelmiştir. Biz bu öngörü içinde çalışmalarımızı geliştiriyoruz ve ay sonunda iklim değişikliği başlıklı toplantımızı İstanbul’da gerçekleştireceğiz.
 
Değerli Katılımcılar,
 
TÜSİAD olarak iş dünyasının bağımsız ve gönüllü örgütlenmelerini ve bu örgütlerin karar alma süreçlerine katılımını çok önemli buluyoruz. Bu sebeple, TÜRKONFED’in, Türkiye’nin tüm bölgelerinde işbirliklerini güçlendirmesi, idari kapasitesini geliştirmesi ve bu süreçte yerel iş dünyası örgütlerinin oluşturulması ve geliştirilmesi yönündeki çalışmasını çok önemsiyor ve destekliyoruz. TÜRKONFED, katılımcı, bölge sorunlarının çözümüne katkı sağlayabilen, yerel dinamikler ve bölgesel kalkınma ajansları ile tutarlı bir yeniden yapılanma amaçladı. Yeniden yapılanma projesi kapsamında 3 yeni bölgesel federasyonumuza kavuştuk, TRAKYASİFED, DOKASİFED ve BAKSİFED’e de hoşgeldiniz demek istiyorum. 
 
Böylece, bölgesel federasyon sayısı 6’dan 9’a çıktı. Bu yıl için hedeflenen diğer federasyonların oluşumu ile bu sayı çok daha fazla artacak. Bu federasyonlaşma sürecinde ne kadar hızlı adım atılırsa, bölgede etkinlik, Kalkınma Ajansları ile ilişkiler, bölge ekonomilerinde söz sahibi olma iddiası da o kadar erken başlayacaktır. Bu sebeple bölgelerin bir an önce bu yapılanma süreçlerini tamamlamalarını diliyorum.
 
Elbette, sadece federasyonların oluşturulması değil, bunların idari kapasitelerinin güçlendirilerek etkili faaliyetler projeler üretebilir seviyelere getirilmeleri de gerekli.
 
Bununla birlikte, biliyorsunuz, TÜRKONFED yönetim yapısında bölgesel federasyonlar ile sektörel federasyonların temsil dengesini gözeten yeni bir yapılanmaya da gitti. Yeni dönemde, bölgesel ve sektörel işbirliği bağlamında, yatay ve dikey örgütlenmenin daha entegre bir yapıya kavuşacağına inanıyorum.
 
TÜSİAD olarak bu sürece desteğimizin devam ettiğini ifade etmek istiyorum.
 
Değerli Katılımcılar,
 
Görüşlerimizi, demokratikleşme, AB, makro ve mikro reformlar gibi ana başlıklar altında dile getirdiğimizi ifade ettim. İlk konuya burada tekrar dönmek istiyorum. 
 
Basından da takip etmişsinizdir. TÜSİAD olarak, yeni Anayasa konusunda bir tartışma platformuna aracılık ettik. 1982 Anayasasının toplumun beklentilerini karşılamadığı yönünde neredeyse herkes hemfikir. Toplumda yeni bir Anayasa’ya ihtiyacımız olduğu konusunda da mutabakat mevcut. Herkesin “yeni” kavramından beklentilerinin de farklı olacağı aşikâr. Bu sürecin en katılımcı şekilde geçirilmesine katkı amacıyla, 11 yuvarlak masa toplantısı ile farklı görüşlerden çeşitli akademisyen ve kanaat önderi bir araya getirildi. Burada amaç yeni bir Anayasa metni hazırlamak değildi. 
 
Amaç yeni Anayasasının hangi temel ilke, odak ve yöntemleri benimsemesi gerektiğine ilişkin yürütülen çalışmalarda ortaya çıkan sonuçları kamuoyu ile paylaşmak ve bir tartışma ortamı yaratmaktı. Elbette, her konuda tam bir mutabakat sağlamak mümkün olmadı, ancak ortak uzlaşıya varılan pek çok da konu belirlendi.  Zaten önemli olan, her fikrin özgürce tartışılabilir noktada ifade edilebilmesi, her fikrin en azından tartışma sürecine dahil olabilmesidir. 
 
Bildiğiniz gibi, iki aydan kısa bir zaman sonra seçimlere gidiyoruz. Mevcut seçim sistemi ve seçim barajı ile meclisin, seçmen iradesi ve temsiliyeti konusunda tam bir yansıma oluşturamayacağı hepimizin üstünde durduğu bir konu. Seçim Sistemi ve Siyasi Partiler Kanunu, seçmen ile vekili arasındaki ilişki zemininden çok parti başkanı ve vekil arasındaki bağı güçlendiren bir durum ortaya çıkarıyor. Kim kimi seçiyor, kim kimi seçtiğini zannediyor ve dolayısıyla kim kimi temsil ediyor…
 
Bununla birlikte, yeni meclisin yeni bir Anayasa hazırlayacağı yönünde de önemli bir beklenti var. Biz seçimlerden sonra, önümüze getirilecek bir Anayasa metnine mümkün olduğunca toplumun geniş kesimlerinin zamanında katkı sağlaması gerektiğine inanıyoruz. İşte bu noktadan hareketle, başta siyasi partilerin, diğer sivil toplum örgütlerinin ve ilgili diğer kesimlerin yeni Anayasa’nın çerçevesi konusundaki görüşlerini mutlaka seçimlerden önce ortaya koymaları gerektiğine inanıyoruz. Bir genel seçime giderken, oy verecek olan vatandaşların en doğal hakkı, seçim sonrasında hazırlanması muhtemel ve bir ülkenin en temel toplumsal sözleşmesine ilişkin olarak siyasi partilerin görüş ve önerilerini bilmektir.
 
Umuyorum, sağlıklı bir ortamda tartışılabilen, mümkün olan en geniş mutabakatın sağlandığı toplumsal bir sözleşmeyi en yakın zamanda hayata geçirebiliriz.
 
Son olarak, TÜRKONFED’in yeni başkanı Sayın Erdem Çenesiz’e tebriklerimi sunuyor, önümüzdeki dönemde TÜSİAD ve TÜRKONFED arasındaki işbirliğinin artarak devam edeceğini temenni ediyorum.
 
Şu gerçeğin altını çizerek sözlerimi bitiriyorum:
 
Türkiye yeni döneme hazırlanırken ancak, sorumluluklardan kaçmayan, uzun dönemli toplumsal çıkarları kısa dönemli çalkantılara feda etmeyen ama temel sorumluluk alanı olan ve beslendiği toplumu aydınlatabilme yükümlülüğünü sağlayan bir Sivil Toplum Kuruluşu başarılı ve sürekli olabilir.
 
Bizlerin de bu anlayışla yola devam etmesi dileğiyle hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.