Vatandaşın Devlet Yönetiminde Hesap Sorabilme Gücü

Fikir Üreten Fabrika'dan (Arşiv)


Eray AKDAĞ, TÜSİAD Ankara Daimi Temsilcisi ve TÜSİAD TBMM ile İlişkiler Sorumlusu



 

ÖZET:

Sağlıklı bir demokrasi, vatandaşın birey ya da topluluk olarak politika belirleme
ve karar alma süreçlerine katılımını gerektirir. Bu katılım aynı zamanda devlet için
bir dış denetim oluşturmaktadır. Vatandaşın Devletten Hesap Sorma Gücü
demokrasi tarihiyle evrilen ve gelişen kritik bir alandır. Daha iyi kamu yönetimini
hedefleyen bu mekanizmalar bütünü AB başta olmak üzere uluslararası hukukta
ve uygulamalarda da kapsamlı yer bulmaktadır. Zira demokrasinin sağlıklı
çalışabilmesinin en önemli unsurları arasında yer almaktadır.



 

Başlarken

“Hesap Verebilirlik/Sorulabilirlik” uluslararası literatürdeki ifadesiyle “Accountability” Türkiye’nin farklı evrelerinde pek çok farklı şekilde algılanmış ve sıklıkla ihmal edilmiş bir kavram. Bu durumun pek çok diğer örnekte olduğu gibi burada da kültürel yapı ve kavramlara karşılık gelen tercümelerin seçiminde semantik kökenlerle de ilgili olduğu iddia edilebilir. Zira Türkiye’de ve Türkçe’de “Hesap Sorma” çoğu kez güçlü bir muktedir gücün yapabileceği, içerisinde kısmen tehdit içeren bir kavram olarak algılanırken, “Hesap Verme” de ancak güçsüzün güçlüye karşı bir zorunluluğu, gönülsüz ve olumsuz bir uygulama olarak algılanma eğilimindedir. Dolayısıyla vatandaşın “Devlet” gibi kudretli bir güçten hesap sormaya cüret etmesi zaman zaman (belki de sıklıkla) haddini aşan ve konumunu bilmez gafilane bir yaklaşım olarak etiketlenmektedir. Keza iktidarın yönetimindeki devlet, yolda yürüyen vatandaş nezdinde “Devlet Baba” şeklinde figürize edilen koruyucu ve kadrinden sual olunmaz bir muktedir güçtür. Öte yandan küresel düzlemde bu kavram, kuşkusuz tarihsel gelişmelerin de etkisiyle, çok daha farklı algılanmaktadır. Kısaca: Firmaların daha kaliteli yönetilebilmesi amacıyla geliştirilen “Kurumsal Yönetim” yaklaşımının, devlet yönetimi ve demokrasideki kalite arttırıcı izdüşümü olarak değerlendirilebilir. Böylelikle günümüzde “sağlıklı” olarak nitelendirilen pek çok demokraside geniş, hatta yaratıcı ve yenilikçi uygulama alanları bulan “Hesap Verebilirlik” kavramı kamusal güç kullanımının meşruiyetinin temelinde yer almaktadır. Devlet yönetiminde kalitenin yükselmesine yardımcı olan bu unsur, aynı zamanda devlet mekanizmasının en önemli denge-denetleme mekanizmalarından birisi olarak bir tür otomatik düzeltme fonksiyonu da icra etmektedir: Dolayısıyla son derece hayatidir!

 

Cevaplanması Gereken Sorular

Bu perspektif doğrultusunda birbiriyle ilgili pek çok alanı ortaya koymak kaçınılmaz aslında. Zira bu alandaki pek çok başlık kendi başına çok önemli olsa da, sadece bir araya gelince bütünü oluşturabilmektedir. Ancak bu kısa analizin sınırları dâhilinde her bir konuyu bütün boyutlarıyla tam olarak ele almak imkansızdır. Buna karşın her konuyu tek tek incelemek mümkün olmasa da, en azından bir seri soruyu akla getirmek ve belki bunlara kısaca değinmek mümkün ve anlamlıdır.

Dolayısıyla en azından aşağıdaki sorulara, cevaplanmayı ve araştırılmayı hak eden konular olarak yer vermek gerekir:

•          Vatandaş Olmak ve Hesap Sormak Niçin Önemlidir?

•          Demokrasi mi, Yoksa «Sağlıklı» Demokrasi mi?

•          AB’den ve AB Üyeleri’nden Örneklere ve Mekanizmalara Baktığımızda Ne Görüyoruz?

•          Düzenleyici Etki Analizi ve Türkiye Bugün İtibarı ile Nerededir?

•          Türkiye Kamu Yönetiminde “Hesap Verebilirlik” Bağlamında Genel Olarak Nerededir?

•          Türkiye’nin Önümüzdeki Dönemde Nasıl Bir Yol Haritası İzlemesi Gereklidir?

 

Vergileme, Temsil ve Magna Carta

Demokrasi dünyanın pek çok ülkesinde farklı denge – denetim mekanizmaları ile uygulanmaktadır. Kuşkusuz bunların ilk ve en başarılı olanları arasında Birleşik Krallık (BK) ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) uygulamaları özel bir konuma sahiptir. Her ne kadar bu sistemlerin de kendilerine has zayıf ve güçlü yönleri olsa da, dünyanın en başarılı ya da sağlıklı demokrasi uygulamaları arasında yer aldığı tartışmasızdır. 

Bu noktadan hareketle ABD devriminin ve demokrasi anlayışının temeli olan Boston Çay Partisi [1] tarihte özel anlardan birisidir. “(Karar Alma Süreçlerinde) Temsil Olmadan Vergileme Yapılamaz!” şiarıyla özdeşleşen bu olay aslında vatandaşların devlet yönetimine katılma hakkının, dolayısıyla devletin sivil irade ile denetlenmesinin ve devlete hesap sormanın en temel argümanlarından birisini oluşturmuştur.[2] Ancak yönetime katılma ve yönetimi denetleme, yani yönetimden hesap sorma hakkı aslında çok daha öncesinde kabul edilen tarihin akışını değiştiren belgelere not düşülen konulardan birisidir. 

Bu alanda en meşhur örneklerden birisi tereddütsüz 1215 tarihli “Büyük Özgürlük Fermanı – Magna Carta Libertatum”dur. [3]Tarihi değiştiren belgelerden birisi olarak kabul edilen Magna Carta’nın pek çok açıdan hayati önemi bulunmakla birlikte, bu belgeyle zımnen güvence altına alınan şu üç konu özellikle dikkat çekicidir:

•          Kralın kararları, ekonomik aktörleri iktisaden etkileyeceği için bu kararlara dair aktörlerin görüş belirtme hakkı,

•          Ödedikleri vergilerle Krallığı finanse edenlerin yönetime katılma hakkı,

•          “Hür” vatandaşların somut ve orantılı bir gerekçe gösterilmeksizin Kralın keyfine göre cezalandırılamayacak olması (Hukukun Üstünlüğü).

 

Hesap Verme İlişkisi ve Katılım

Demokrasinin beşiği kabul edilen İngiltere’nin tarihindeki bu sayfa zamanla “nevi şahsına münhasır” İngiliz Anayasa Hukuku’nun en temel belgelerinden oldu.[4]

Bu adımın ardından tarihsel olarak Hesap Sorma, Hesap Verme, Denetim ve Katılım kavramlarının etkileşiminin zamanla gelişerek demokrasinin sağlıklı işlemesinde bir ana mekanizmanın dört ayağını oluşturageldiği iddia edilebilir. 

Ancak unutulmamalıdır ki devletin denetimi sadece iki şekilde hayata geçirilebilir:

•          Devletin Gönüllü Olarak Mekanizma Üretmesi

•          Bireyin/Vatandaşın Talepleri (Anayasal Katılım Hakkı)

Boston Çay Partisi ve Magna Carta örneklerinde de görüldüğü gibi tarihte ve ülke örneklerinde bu iki süreçten bazen birisi, bazen diğeri, bazen ise ikisi birlikte ortaya çıkmıştır. Ancak şunu açıkça belirtmek gerekir ki; muktedir kuvvet olarak siyasi iradenin kabul etmediği bir hesap verme, katılım ya da denetim ilişkisinin var edilmesi mümkün değildir! Keza birinci örnekte İngiliz ve ABD Hükümetlerinin, ikinci örnekte ise Kralın kabulü ve resmi onayıyla yeni bir dönem ve yönetim anlayışı hayata geçmiştir. Yani siyasi irade gönüllü ya da gönülsüz olarak kendi yetkisini paylaşmak, kendisini denetletmek ve kendi elinde bulunan yönetme yetkisini bu yetkinin kaynağı olan toplumla paylaşmak tercihlerini ortaya koymuştur. Bu durum, zaman içerisinde adaletsiz uygulamaların yanı sıra; “kararların sonuçlarına dair bilgisiz ya da hatalı öngörülere dayanan süreçlerin de düzeltilmesi” sonuçlarını doğurmuştur denilebilir.

Bugün bürokrasi ve kırtasiyeciliği azaltmayı hedefe koyan Kırmızı Bandı Kesmek [5] ve Düzenleyici Etki Analizi [6] (DEA) çalışmaları konusunda İngiltere’nin bu kadar katılımcı ve başarılı olmasının temel sebeplerinden birisi belki de bu çekişmeli döneme dayanmaktadır. Dolayısıyla şunu iddia etmek mümkündür: Güçler Ayrılığı İlkesinin sacayaklarını oluşturan Yasama, Yürütme ve Yargı devletin “iç denetimini” sağlarken, en az bunlar kadar gerekli bir diğer vazgeçilmez de; vatandaşın devleti denetlemesi, yani “dış denetimdir”. Bu dış denetim gerek sade vatandaşın, gerek iş dünyasında yer alan vatandaşların; bireysel ya da kolektif olarak üstlenmesi kaçınılmaz olan bir hak ve sorumluluktur. Her ne kadar bu denetimde bireylerin rolü çok önemliyse de daha etkili denetim geleneksel olarak sivil toplum kuruluşları ve meslek örgütleri gibi yapılar aracılığıyla gerçekleşmektedir. Bu noktada katılım konusuna da özel bir vurgu gereklidir. Zira denetim, herhangi bir düzeyde katılım olmaksızın gerçekleştirilmesi mümkün olmayan bir faaliyettir. Ayrıca karar alma ya da uygulama süreçlerine katılımın bilfiil kendisi, gerçekleştirilebilecek en etkili aktif denetim türüdür.[7] 

Türkiye’de denetim kavramı genellikle her şey bittikten sonra geriye dönük bir muhasebe olarak algılanmaktadır. Bu aslında büyük bir yanılgıdır ve bu yaklaşım pek çok dönülebilir hatanın düzeltilmesini de imkânsız hale getirir. Oysa denetim ex-post, yani bir hukuki düzenleme ya da uygulama sonrasında olabileceği gibi ex-ante ve hatta uygulama sırasında, yani eşzamanlı olarak da gerçekleştirilebilmektedir. Denetimin zamanı ise denetim mekaniğinin, yani yöntemin en önemli belirleyicisidir.

 

Avrupa Birliği’ne Bakış

Avrupa Birliği (AB) uygulamalarına bakıldığında ilk dikkat çeken unsur belki de hesap verebilirliğin aslında İyi Yönetişim (Good Governance) temelinde ele alınıyor oluşudur.[8] Dolayısıyla devletlerin kaliteli yönetilebilmesi için de Kurumsal Yönetimin dört ana ilkesinin geçerli olduğu söylenebilir: 

•          Şeffaflık

•          Hesap Verebilirlik

•          Adillik

•          Sorumluluk


Bu temel yapının ardından değinilmesi gereken ilk konu başlığı kaçınılmaz olarak Yolsuzlukla Mücadele çalışmalarıdır. Zira devletin hesap verebilirliğinde yegane konu olmasa da temel ve belki de en önemli konulardan birisi budur. İşte bundan dolayıdır ki Yolsuzlukla Mücadele; AB katmanları dahil uluslararası işbirliğinin son derece gelişmiş ve yaygın olduğu bir alandır. [9] Keza bu alanda uluslararası ve ulusal pek çok hukuki düzenleme, el kitabı ve rapordan oluşan kapsamlı bir müktesebat bulunmaktadır. Ancak yine unutulmamalıdır ki denetim ve hesap verme ilişkisinde yolsuzluk temel konu ve belki en önemli unsurlardan birisi olsa da yegane unsur değildir!

Denetim ve hesap verme ilişkisinde: (i) Sivil Toplum ve Özel Sektör Kuruluşlarının politika yapım ve yasama süreçlerine katılımı, (ii) alternatif çözüm önerilerinin birlikte değerlendirilmesi, (iii) sonuçlarla tekrar gözden geçirilerek yeniden tasarlanması, (iv) Daha İyi, hatta Akıllı Mevzuat Tasarımı (Better / Smart Regulation) [10] ve Düzenleyici Etki Analizi, (v) e-Devlet uygulamalarının geliştirilmesi, (vi) Bekçilerin (Whistleblower) hukuki korunması [11] başta olmak üzere pek çok derin çalışma olanı bulunmaktadır.

Bu açıdan bakıldığında demokrasinin temel araçlarından birisi olan seçim sandığı uygulaması aslında diğer pek çok demokratik unsur ve uygulama ile desteklenmeye muhtaç olduğu tescil edilmiş, ancak kritik rolünü koruyan bir uygulamadır.

 

Etki Analizi

Demokrasinin temel ilkeleri doğrultusunda vatandaşa (dolayısıyla sivil topluma ve özel sektöre) devletin hesap vermesi ve kendisini denetletmesi konusunda vurgulanması gereken başlık belki de Düzenleyici Etki Analizi uygulamasıdır. Zira ülkemizde bir süredir ihmal edilen bu alan Türkiye için kısa vadede uygulanabilir ve sonuç yaratır güçte somut bir yol haritası sağlayan teknik ve pratik bir uygulamadır.   [12] Ayrıca gerek denetim ve hesap verme, gerek ülkelerin rekabet gücü ve kaliteli politika tasarımı için kuşkusuz “hayati” olarak değerlendirilmektedir.

Türkiye mevzuatına sadece son 10 yıl içerisinde giren bu “hayati” konuda, dünya örnekleri oldukça uzun bir geçmişe sahiptir ve 1974 yılından itibaren İktisadi İşbirliği ve Gelişme Teşkilatı (OECD) üye ülkeleri tarafından kullanılmaktadır.[13] 

Etki analizi son on yıllardaki verimli sonuçları doğrultusunda AB’de de o kadar büyük önem kazanmıştır ki; sadece 2003 – 2007 arasındaki 5 yıllık dönemde AB düzeyinde 287 Etki Analizi çalışması Avrupa Komisyonu’nca tamamlanmış ve yayımlanmıştır.  Yine bu alanda en başarılı örneklerden Birleşik Krallık da sadece 6 yıllık 2008 – 2013 döneminde toplam 2 734 Etki Analizi yaparak raporlarını şeffaf bir biçimde internet üzerinden kamuoyu görüşüne sunmuştur. Bu noktada etki analizlerinin sadece sonuç raporlarının değil, pek çok örnekte sivil toplum ve iş dünyası görüşüne sunulan konsültasyon versiyonlarının da aynı şeffaf çerçevede yayımlandığına özellikle dikkat çekmek gerekir. 

Bu şeffaflık boyutuna paralel olarak; etki analizlerinin kamu ve özel sektör paydaşlarınca kalite ve içerik denetimine tabi tutulması da bu sürecin vaz geçilmez bir unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu alanda alınan en önemli önlemlerden birisi münhasıran etki analizlerinin kalitesini yükseltmek amacıyla Avrupa Komisyonu tarafından 2006 yılında oluşturulan Etki Analizi Kurulu’dur. Kurul’un 2012 Raporu’ndaki verilere göre sadece 2007 – 2012 arasındaki 6 yılda 583 Etki Analizi, Kurul tarafından incelenmiş ve Etki Analizi Kurulu tarafından bunlara ilişkin 765 geliştirme-tadil önerisi/talimatı sunulmuştur. [14] Bu tadil çağrıları sonucunda sadece 2009 – 2012 arasındaki 4 yıllık dönemde nihai Etki Analizi raporlarında gerçekleştirilen değişiklik sayısı 238 olmuştur.

Özellikle vurgulanması gereken bir diğer nokta da etki analizlerinin sadece mevzuat düzenlemeleri için değil, bunlara yol açacak ana politika alanları ve hatta yol haritaları için de yapılmasının önemidir. Keza yukarıda değinilen AB düzeyindeki 583 etki analizinin %69’u yasama sürecine dair iken, geri kalanları yasama süreci dışındaki alanlarda gerçekleştirilmiştir.

Bu alanda daha çok bilgi alabilmek amacıyla Avrupa Komisyonu’nun 2009 tarihli Etki Analizi Kılavuzu [15] , yine Komisyon’un 2014 yılı etki analizlerini ve bunlara dair Kurul görüşleri sayfası [16], görüşe açık konsültasyonlar sayfası [17] ve Avrupa Komisyonu için düzenlemelerin fayda ve maliyetlerine ilişkin hazırlanan raporu [18] öncelikle gözden geçirmekte faydalı bilgi kaynakları arasında yer almaktadır.

 

…ve Türkiye

Türkiye Cumhuriyeti, devletin vatandaşa hesap vermesi, kendini denetletmesi, sivil toplumun yasama süreçlerine katılımcılığı, politika belirleme öncesi açık konsültasyon, birlikte yeniden değerlendirme, e-devlet yapılanması, akıllı mevzuat tasarımı ve resmi işlemlerin şeffaflaşması gibi değindiğimiz başlıkların tamamının oluşturduğu alanlarda değişken bir yapı sergilemektedir.

Ülkemizde nispeten yeni bir çalışma alanı olan bu konuda en kapsamlı girişimlerden birisi kuşkusuz “Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun”un 15 Temmuz 2004 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilmesi olmuştur. Bu kanunun 5. maddesi “Kamu yönetiminin kuruluş ve işleyişinin temel ilkeleri” arasında “Yapılacak yeni düzenlemeler ve kurulacak birimler için düzenleyici etki analizi yapılır.” Hükmünü içermekteydi. [19] Ancak dönemin Cumhurbaşkanı tarafından veto edilen bu kanun daha sonra tekrar ele alınmamış ve mevzuatın parçası olma ya da yürürlüğe girme şansı bulamamıştır. Dolayısıyla etki analizini kanuni bir süreç olarak mevzuata yerleştiren temel mevzuat 10 Aralık 2003 tarihinde kabul edilen 5018 sayılı “Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu” olarak görünmektedir. Halbuki bu kanun etki analizine birden çok maddede yer verse de, etki analizini münhasıran “kamu maliyesinin temel ilkeleri” bağlamında ele almaktadır. Yani bu kanunda etki analizi sadece bütçe ve proje tekliflerinde gerekçelendirme süreçlerinin vazgeçilmez bir unsurudur. 

Böylelikle etki analizi başta olmak üzere bu alanlarda “bütünsel” reform adımı 2006 yılında yayımlanan “Mevzuat Hazırlama Usul ve Esasları Yönetmeliği” [20] ile atılmıştır. Bu devrimsel nitelikli yönetmelik «Yürürlüğe konulması hâlinde etkisinin 10 milyon TL’yi geçeceği tahmin edilen kanun ve kanun hükmünde kararname taslakları için düzenleyici etki analizi yapılmasını» zorunlu kılmaktadır. Halen yürürlükte olan bu hayati mevzuat 2007 yılında ekinde Düzenleyici Etki Analizi Rehberi de bulunan “Düzenleyici Etki Analizi Çalışmaları” [21] konulu Başbakanlık Genelgesi ve 2009 yılında “Kamu Hizmeti Sunumunda Uyulacak Usul ve Esaslara İlişkin Yönetmelik” [22] ile geliştirilerek güçlendirilmiştir. Böylelikle “Standart Maliyet Modeli” gibi yeni kavramlar ülkemizde uluslararası örnekler esas alınarak çalışılmaya başlanmıştır.

Avrupa Komisyonu’nun 2006 yılı Türkiye İlerleme Raporu’nda Türkiye’nin “daha iyi düzenleme konusunda bazı ilerlemeler kaydettiği, düzenleyici etki analizinin Türk hukuk sistemine ithal edildiği” belirtilirken; “Düzenleyici etki analizinin kullanımının, diğer hususların yanı sıra, AB’ye katılım müzakerelerinin sürdürülmesi açısından Türkiye’yi destekleyebilmesi gerektiği” vurgulanmıştır. [23] 

Türkiye’nin “2014-2016 Orta Vadeli Programı’nda da yeniden yer verilen bu konu; “Kaynak kullanımında etkinliği artırmak ve hesap verebilirliği güçlendirmek amacıyla, yeni harcama programları uygulamaya geçirilmeden önce etki analizi çalışmaları yapılması” şeklinde yer almıştır. [24] Dolayısıyla konu önemle vurgulanmakla birlikte, yine kamu maliyesi yönü ağır basacak şekilde gündemde tutulmaktadır.

Bu alanda mutlaka değinilmesi gereken bir diğer çalışma ise “Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu” (YOİKK) çalışmalarıdır. T.C. Hazine Müsteşarlığı girişimi ve Dünya Bankası desteğiyle 2000 yılında başlatılan “Türkiye Yatırımların Önündeki İdari Engeller Raporu” çalışmaları bu raporun önerilerine paralel olarak “Türkiye'de Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Reform Programı” çerçevesinde YOİKK’in [25] 2001 yılında kuruluşuyla sonuçlanmıştır. Özetle; Türkiye’de devlet yönetiminin güçlendirilmesi amacıyla pek çok girişimde bulunulmuştur. 

 

Genel Değerlendirme ve Sonuç

Yukarıdaki çerçevesi çizilen alan Türkiye için hem ulusal, hem de uluslararası öncelikler arasında yer almaktadır. Zira devletin yönetim kalitesini arttıran bu süreçler, AB üyelik müzakere sürecinde «Yazılı Olmayan Başlıktır». Keza Kopenhag Kriterleri’nde de iyi yönetişim dahil bu alan zımnen ama esasa dair bir konu olarak yer almaktadır. Bu anlamda Türkiye’de süreçlere katılım, karar alma mekanizmalarının geliştirilmesi ve kurumsallaştırılarak süreklilik ve istikrar arz etmesi gibi pek çok unsurun üzerinde dikkatle düşünülmesi gerekmektedir. 

Ayrıca çeşitli seçkin uluslararası yapıların tavsiyelerine, ülkelerin iyi uygulama örneklerine ve hatta Türkiye’nin kendi resmi taahhütlerine uygun olmayan bazı duraklama ve gelişmelere de bulunduğunu da not etmek son derece önemlidir.

Zira OECD Düzenleyici Reform Çalışmaları kapsamında 2002 yılında yayımlanan “Türkiye: İktisadi Gelişim için Hayati Destek” Raporu’nda “tüm devlet çapında Düzenleyici Reform Stratejisi ve Etki Analizi eksikliği, OECD Tavsiyeleri’ne ve çoğu OECD ülke uygulamasına zıtlıklar” vurgulanmaktaydı. [26] 

 Bu alanda yıllar içerisinde bazı adımlar atılmışolsa da; bu adımların kurumsal süreklilik kazanamamışolması, geliştirilememesi, hatta bazı örneklerde eski yapıya dönülmesi önemli bir olumsuzluk olarak göze çarpmaktadır.

Benzer şekilde Türkiye’nin bazı uluslararası taahhütlerini de yerine getiremediği unutulmamalıdır. Örneğin Türkiye Cumhuriyeti’nin çok yakın tarihli 2013/19 Başbakanlık Genelgesi’nde şu ifadelerle ortaya konulmuştur: “demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü standartlarının yükseltilmesi, kamu yönetiminde etkinliğin, saydamlığın, hesap verilebilirliğin ve katılımcılığın artırılması hususlarında … siyasi kararlılığının bir göstergesi olarak … Açık Yönetim Ortaklığı adlı uluslararası girişime Ülkemiz de katılmıştır.” [27] 

Bu önemli adıma karşın, taahhüt edilen şeffaflık, harcama ve regülasyon internet siteleri (www.transparency.gov.tr, www.spending.gov.tr, www.regulation.gov.tr) henüz yayına girememiştir. [28] 

Bu genel analizde kısaca değinilen ilgili mevzuat, uygulamalar, ulusal ve uluslararası gelişmeler bütünsel olarak ele alındığında, Türkiye için şu değerlendirmeler yapılabilir:

•           Türkiye bu alanlarda uyuma genel olarak geç başlamışdurumdadır.

•           Buna rağmen iyi örnekleri andıran pek çok sayıda uygulama ve mevzuat oluşturulmuştur.

•           Fakat özellikle Etki Analizi ve Kurumsal Konsültasyon konularında önemli bir atılımın ardından duraklama ve aksamalar yaşanmaktadır.

•           Genellikle aksayan konular:

–          Uygulamaların standarda değil, kişilere bağlı olması,

–          Düzenli ve sürekli uygulama yapıl(a)maması,

–          Öngörülebilirliğin sınırlı olması, hızla değişen önceliklerdir.

Bunların ardından akılda tutulması gereken belki son bir nokta da hesap verme ya da denetim ilişkisinin özünde üç unsurun bulunduğudur:

•           Karar vericinin açıklama yükümlülüğü, (Resmi/Resmi Olmayan)

•           Hesap soranın sunulanları sorgulayabilmesi kanalları/yeteneği,

•           Kötü performans için yaptırım, iyi performans için ödül (Resmi/Resmi Olmayan).
 

Sonuç olarak Türkiye’de mevcut uygulamaların geliştirilmesi ve En İyi Örneklerin hedeflenmesi gereklidir. Bu alanlarda devlet tarafından gerekli “Güven Arttırıcı Önlemler” alınmadıkça başarılı sonuçlara ulaşabilmek maalesef çok da mümkün görünmemektedir. Dolayısıyla muhtemeldir ki: Bu alanlarda sivil toplum katmanlarından gelecek meşru talepler tarih boyunca olduğu gibi geleceğin şekillendirilmesinde belirleyici olacaktır!

 


Kaynakça:

 

[1] Pek çok diğer kaynak öncesinde giriş olarak:  http://tr.wikipedia.org/wiki/Boston_%C3%87ay_Partisi – GÖRSEL: Serbest telifli medya.

[2] Vergi Direnci konusuna kısa bir bakış için: Kerim Gök, "Vergi Direncinin Gelişimi", Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Sayı: 1, Cilt XXII, 2007, s. 143-163, http://bit.ly/1k9gKwo (21.06.2014)

[3] Kısa bir giriş, GÖRSEL: Serbest telifli medya: http://tr.wikipedia.org/wiki/Magna_Carta

[4] İngiltere’de çok sayıda belge ve içtihat anayasa hukukunu oluşturur: http://www.parliament.uk/business/publications/research/notes-on-parliament-and-constitution/ (21.06.2014)

[5] Kırmızı Bant ve İngiltere uygulamaları: http://www.parliament.uk/business/publications/research/notes-on-parliament-and-constitution/ (21.02.2014) ve http://www.redtapechallenge.cabinetoffice.gov.uk/home/index/ (21.06.2014)

[6] İngiltere’de DEA uygulamaları için: http://www.legislation.gov.uk/ukia

[7] Bu konuda temel kavramlara bakış için: John M. Ackerman, (2005) "Social Accountability in the Public Sector: A Conceptual Discussion", The World Bank Social Development Papers (Participation and Civic Engagement), P.:82 (21.06.2014) http://bit.ly/1nYHFw4

[8] 2001 tarihli ama anlamlı bir kaynak için: AB Komisyonu Dokümanı European Governance – A White Paper COM(2001) 428 final, (2001/C 287/01) http://bit.ly/1z4lVYl (21.06.2014)

[9] Kapsamlı bir liste için bakınız: Yolsuzluğa Karşı Ulusal ve Uluslararası Yapılar: http://www.track.unodc.org/ACAuthorities/Pages/home.aspx (21.06.2014)

[10] Bir süredir gelişen bu önemli Akıllı Regülasyon çalışmaları için: http://ec.europa.eu/smart-regulation/ (21.06.2014) ve http://www.oecd-ilibrary.org/governance/better-regulation-in-europe_20790368 (21.06.2014)

[11] Türkiye’de Maliye Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından kısmen uygulanan bu önemli konu için: http://bit.ly/1iUGl12 (21.06.2014) ve http://bit.ly/1qtIWl1 (21.06.2014)

[12] Etki Analizi hakkında ek bilgi için: Müberra GÜNGÖR ve Gökhan EVREN, "Kapsam, Uygulama, Deneyimler ve Öneriler: Mobil Arabağlantı Ücretlerinin Düzenlenmesine İlişkin Ardıl DEA Çalışması", Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu - Kasım 2009 http://bit.ly/1qMC3ZQ (21.06.2014)

[13] OECD’nin internet sitesinden Düzenleyici Etki Analizi Hakkında bilgi için: http://bit.ly/1ok2F3g (21.06.2014)

[14] European Commission Impact Assesment Board Report - 2012: http://bit.ly/1o2nEGg (21.06.2014)

[15] European Commission Impact Assesment Guidelines (2009): http://bit.ly/1lN4je2 (21.06.2014)

[16] Etki Analizileri Listesi ve Metinleri için: http://bit.ly/1lN45DQ (21.06.2014)

[17] Avrupa Komisyonunda Görüşe Açık Konsültasyon Çağrıları: http://bit.ly/1iUGiSN (21.06.2014)

[18] Regülasyonun maliyetlerin ilişkin bir CEPS yayını: http://bit.ly/1qMBJKC (21.06.2014)

[19] http://www.tbmm.gov.tr/kanunlar/k5227.html

[20] http://bit.ly/TLopKF (21.06.2014)

[21] http://bit.ly/1ok2dSQ (21.06.2014)

[22] http://bit.ly/1mgfgpS (21.06.2014)

[23] Türkiye İlerleme Raporu 2006 Tercümesi:,  http://bit.ly/1mPHUNx (21.06.2014)

[24] http://bit.ly/1k9giOI  (21.06.2014)

[25] Uluslararası Finans Kurulu (IFC) ve Dünya Bankası’nın Türkiye Yatırımın Önündeki İdari Engeller Raporu (2001):  http://bit.ly/1luNBLI (21.06.2014

[26] OECD Reviews of Regulatory Reform: Turkey - Crucıal Support For Economıc Recovery:  http://bit.ly/1qejMFt (21.06.2014)

[27] http://bit.ly/1pSrIKq (21.06.2014)

[28] Open Government Partnership Initiative-Ogp Turkey's National Action Plan: http://www.opengovpartnership.org/file/956/download  (21.06.2014)

 




"TÜSİAD Tartışma Makaleleri Dizini" güncel tartışmalara yönelik ve genel okuyucu kitlesi için TÜSİAD Araştırmacıları tarafından hazırlanan kısa makalelerden oluşmaktadır. "TÜSİAD Tartışma Makaleleri Dizini"nde yer alan görüşler yalnızca yazara aittir ve TÜSİAD’ın görüşlerini yansıtmayabilir.


 
Bu kategoriden diğerleri: