TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner'in "Türkiye'de Dış Ticaret Lojistiği: Maliyet ve Rekabet Unsurları" Semineri Açılış Konuşması

Türkiye’de Dış Ticaret Lojistiği: Maliyet ve Rekabet Unsurları seminerimize hoşgeldiniz.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. Yılı kutlayacağımız 2023 yılı için ortaya konulan hedefler büyük anlamlar taşımaktadır. Özellikle 2023 yılında, Türkiye ekonomisini dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri yapma hedefi, 2023 vizyonunun en özet fakat en kapsayıcı hedefini oluşturmaktadır.

2023 yılı ihracat hedefinin 500 milyar dolar olduğu da gözönünde bulundurulduğunda Türkiye’nin gerek, üretim, gerek yatırım gerekse ticaretin önünü açacak hızlı bir dönüşüme girmesi gerektiği görülmektedir.

Türkiye’nin üretim modelinin yapısal reformlarla beslenerek daha rekabetçi ve verimlilik tabanlı hale gelmesi gerektiğini daha önce birçok defa vurguladık. Bunun yanı sıra ticaretin basitleştirilmesi ve gümrük mevzuatı ve gümrüklerin altyapısının geliştirilmesi de büyük önem arzetmektedir.

Özellikle küresel kriz sonrasında, dünya rekabetinin kriz öncesi dönemden çok daha zorlu geçeceği aşikardır. Dolayısıyla bu süreçte, ticaretin basitleştirilmesi ve ihracat hacmindeki artışa cevap verebilecek bir lojistik alt yapıya sahip olmamızın önemi daha da ortaya çıkmaktadır.

Bu nedenledir ki, başkanlığını Sayın Asım Barlın’ın yaptığı Dış Ticaret ve Gümrük Birliği çalışma grubumuz, firmaların ithalat ve ihracat süreçlerinde, ürünün fabrika veya depodan çıkıp diğer ülkedeki noktaya varana kadar oluşan lojistik süreçlerini değerlendiren bir rapor hazırlamayı gerekli görmüş ve bugün de söz konusu raporun bulgularını tartışmaya açacak bir ortam sağlamayı amaçlamıştır.

Türkiye, dış ticaret işlemlerinin basitleştirilmesine yönelik son yıllarda önemli adımlar atmıştır. Türkiye ile AB arasındaki Gümrük Birliği uyarınca gümrük mevzuatlarının uyumlu olması gerektiğinin bilinciyle, TÜSİAD olarak biz de bu sürece elimizden geldiğince görüşlerimizle katkı sağlamaya çalıştık.

Gümrüklerin teknolojik alt yapısının bu mevzuat değişikliklerini karşılayacak yapıda olmasının yanı sıra lojistik altyapının da geliştirilmesi, dış ticaret sürecinde maliyetlerin düşmesi ve rekabet gücüne destek verici nitelikte düzenlemelere gidilmesinin Türk iş aleminin AB ve diğer ülkelerle rekabette geri kalmaması açısından çok önemli olduğunu düşünüyoruz.

Ülkemizin genç nüfus potansiyeli, büyük ve dinamik iç pazar yapısı, uyum ve rekabet gücü yüksek girişimci zenginliği, 2001 sonrası edindiği ekonomik güç ve direnç alanları ve jeo-stratejik üstünlükleri değerlendirildiğinde, elbette ki yıllık %8’lere ulaşan bir büyüme oranı gerçekleştirilemez değildir. Tüm bu önemli ve ayrıcalıklı özellikleriyle birlikte, Türkiye ekonomisinin, bu hedef çerçevesinde büyüme açısından bir tür hızlı tren özelliğine kavuşturulması zorunluluğu karşımıza çıkmaktadır. Tıpkı, klasik bir tren ve tren yolu ile yapılan yolculuklarda çıkılan yüksek hızların neden olduğu riskler gibi, özellikle son iki yıllık dönemde de görüldüğü üzere, yüksek hızlı büyüme dönemleri karşımıza yonetilmesi gereken önemli riskler çıkariyor. Hepimizin malumu cari açık bu risklerin en dikkat çekenlerinden birisi olmaya devam etmektedir.

Cari açık 2011 yılında 77 milyar dolara yükselmiştir.  Cari açığın en önemli bölümünün dis ticaret açığından kaynaklandığı görülmektedir. 2011 yılinda ihracatın ithalatı karşılama oranı geçen seneki %61.5 oranından %56’ya düşmüştür. Bu da yonetmemiz gereken bir risk olarak onumuzde duruyor.

Fakat, yapısal problemlerimiz devam ettikçe, cari açıkla ilgili önlemler başarılı olsa bile başka problemlerle yüzleşmemiz, elimizdeki yapının kaçınılmaz bir sonucu olacaktır.

Yıllık ortalama %5’lerden çok daha yüksek büyüme oranlarına vites yükseltmek, bu hıza çıkıldığında sorun yaratmayacak sağlam, pürüzsüz ve dış koşullara zafiyetleri en aza indirilmiş bir tren yolunu, yani büyüme patikasını da gerektirmektedir.

Elbette ki bu da, kısa vadede sadece makro politikalar ile çözülemeyecek, yapısal nitelikte bir sorundur. Türkiye ekonomisinin 2001 krizinden sonraki görece başarılı performansının arkasında, hayata geçirilmiş olan yapısal reformlar ve sağlanan makroekonomik istikrar vardır. Makro politikalar sürdürülebilir yüksek büyümenin sadece bir ön koşuludur. Orta vadede ise sürdürülebilir büyümenin ve sağlıklı bir dış ticaret dengesinin, verimlilik ve rekabet artırıcı politikalara bağlı olduğunu unutmamalıyız.

Bu bağlamda gümrük işlemleri ve lojistik süreçlerinde atılacak adımların, ihracatçının önünü açacağını ve Türkiye’nin sağlıklı büyüme patikasına ulaşmasında önemli bir katkı sağlayacağını düşünüyoruz.

Dış ticaretle bağlantısı olan tüm şirketleri yakından ilgilendirdiğini düşündüğümüz seminerimizin, bu kapsamda faydalı bir görüş alışverişi imkanı sağlayacağını umuyorum.